Bu ney bu ney?

Bu tamamen şahsi merakımı gidermek için ortaya attığım bi'şey. Taaa 2006 yılında bu fikirle bu arsayı almıştım, lakin binayı yapmak bugüne kısmetmiş çünkü çok üşengecim. (Ya da tembel.)
Masalarınızı merak ediyorum, tek derdim bu. Üzerine neler koyuyorsunuz, o masada neler yapıyorsunuz, neyi masanızdan ayırmıyorsunuz, ne alınırsa sinirleniyorsunuz? Evdeki masanız, ofisteki masanız, fark etmez. İstediğim; bir fotoğrafla beraber, içinizden gelirse, 1-2 satır bi'şeyler yazıp göndermeniz. Tam da şu andaki haliyle, derleyip toplamadan, olduğu gibi.
"Masa insanın kendine yakışanı giymesidir, dış dünyaya gösterdiği yüzünün bir yansımasıdır. Psikoloji, pozitif bilimler, araştırma, zivziv..." gibi bir bahanem yok. Dediğim gibi, sadece merak ediyorum. "Sana ne?" de diyebilirsiniz. Ama demeyin, çünkü bana bi'şey. Ne olduğunu ben de bilmiyorum.
Velhasılıkelam, haydi bana fotoğraflar gönderin. Mesela şuraya: gokcebahcivan@gmail.com
Göndermezseniz üzüntüden ölmem ama gönderirseniz sevinçten deliririm.



6/11/2011

Uğur Ünal (4)



Marakeş Masası - طاولة مراكش

Sevgili Gökçe,

Appa Marakeş’i de gördü! Marakeş Masası ancak havaalanında oluşturulabilirdi. Appa’nın internete bağlanabildiği yegâne mevki... Bir buçuk saatlik bir uçak yolculuğunun sizi götürdüğü bambaşka bir diyar Marakeş. Doğu halklarının ortak acıları diye bir fotoğraf çekmek istediğinde insan, gitmesi gereken başkent... İnsanlarının ellerinizden, kollarınızdan ve bacaklarınızdan çekiştirerek, bütün tüylerinizi yolarak ve aslında gözyaşı dökerek, sürüyüp gittikleri yaşamlarını değiştirecek en ufak bir işaret bulmak istedikleri, Atlas Dağları’nın dibindeki bir rüya âlemi... Mistik ve ürkütücü filmlerin gündelik hayatta çekildiği, Jemaa El Fna meydanında ansızın omuzlarınıza bir çöl yılanının konulduğu ya da çıplak ayak bileklerinizi maymunların okşadığı bir kızıl kent Marakeş. Dokuz saatlik kaburga kıran otobüs yolculuğuna katlandığınızda, Sahra Çölü’nün Berberileri ve uysal kervanları tarafından gönlünüzün hoş tutulduğu bir garip, puslu Afrika yaşamı oradaki. Etrafını ilk andan itibaren saran tüm bu alışılmadık, korkulu durumlar ve ilk gece atlatılan kaçırılma hadisesinden sonra, Appa çantaya gömdü başını, hava alanına kadar da hiç çıkarmadı. Ürkek gözlerle çantadaki bir delikten izledi Marakeş’i. Ben de kendi haline bıraktım onu. Beş günün sonunda rengârenk fotoğraflar, komik videolar, bir harita ve satın aldığımız hediyelikleri verdim, neşesi tekrar yerine geldi. Sonra zıpladı kucağıma ve yeniden düştük yollara...

Saygılarımla
Uğur Ünal
@follus

Hiç yorum yok: