Öncelikle tembelim, bunu hepimiz biliyoruz. Sonralıkla, bir ton şey oldu. Mesela evlendim. Akabinde İstanbul içi muhtelif taşınmalar, İstanbul'dan bezip Bodrum'a taşınmalar, bir ufak trafik kazası, sevdiğim insanların kaybı, bir miktar da Bodrum içi taşınmalar falan derken kıçım yer görüp, kafayı toparlayana kadar dinozorlar kuşa evrildi. (Evrim çok saçma lan!)
Neticede geri döndüm. Siz de dönün. Biliyorum, aranızda fotoğraf gönderip, blogda göremeyenler oldu. Karmaşık dönemlere denk geldi ve arada kaynadılar. Bunun için özür dilerim. Söz, bu sefer öküzayısılık yapmayacağım.
Şimdi! Girizgahı hallettik, gelelim asıl meseleye: MASALARA! Geri dönüşümü, evdeki en favori masamı paylaşarak yapmak istiyorum. (2 masa daha var. Kaming suun!) Evdeki en favori masa, aha da bu masa: (Aşağıyıgösterenokşeysi)
Bu masa verandada konuşlanmış olup, bir tarafı açık denize, diğer tarafı Yalıkavak Marina ve muhtelif koylara bakmaktadır. (Ortada ev var.) (Bir yamaca, birbirinin manzarasını kısmen de olsa kapatabilecek şekilde evler yapabilmek gerçekten büyük bir maharet istiyor bence.)
Sabah çok güneş alan tarafta olduğundan, kahvaltı falan edemediğimiz bu güzide masamız, öğleden sonra yayılmaçları, komşularla kahve eşliğinde gıybet, rakılı mangallı bazı aktiviteler, yazma-çizme işleri için idealdir. Üzerinde bir sofra kurulu değilse çeşitli boy ve ebatlarda defter kitap, bir takım içilebilir likitler, şu an adını vermek istemediğim bazı kediler, duruma göre tablet, bilgisayar ve başka bir sürü ıvır zıvır yığılabilecek ebatlardadır. Bir de altında mutlaka bir köpek (Şekil 1a. bkz. aşırı sallanan kuyruk.) bulunduruyoruz. (Kendisi boyutlarının hiç farkında olmadığından, ayaklarımızın dibinde debelenmekte ısrar ediyor. Halbuki baççede koştur değil mi?) (Değil işte.)
Masanın üstünden en ayırmadığımız şey sinek kovucu. Kullanmamak için çok dirensek, lavanta yağı, limon yağı, ikisinin karışımı, biberiye, fesleğen gibi doğal yöntemlerle korunmak için uğraşsak da, şanlı direnişimiz ısırıla ısırıla mutasyona uğramamıza ramak kala son buldu. Çünkü buranın sinekleri bir acayip. Mesela fesleğene gelmez deniyor ya, yalan o. Buranın sinekleri fesleğen falan sallamıyor, fesleğenin yaprakları arasına girip uyuyor.
Her zamanki gibi konudan saptım, toparlıyorum.
Burada hayat bu masanın etrafında geçiyor. Bu yazıyı fotoğraftaki masada yazıyorum mesela. Bir yandan da denize batan günü izliyorum. Masalarınızı ve o masaların etrafındaki hikayeleri merak ediyorum bir de. Siz benim gibi tembel olmayın, beni merakta bırakmayın e mi? Bence e.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder